Valla günlerdir yazı falan yazacak halim yoktu. Bir bıkkınlık, bir bana necilik aldı başımı gitmişti. Ne gülebiliyor, ne doya doya ağlayabiliyordum! İşte klavyem kara, benim yüreğim senin klavyenden kara hesabıyla kumrular gibi bekleşirken, aranan kan birden bulunuverdi.
Allahım, Allahım! Uyuyan yılanın kuyruğuna basmak bu olsa gerek! Ben ki kalbimin tıkanukluğu yüzünden, hayatın her türlü kötülüğüne de tıkanık bakarken birden silkelenip kendime gelmeme, ağzımı açmama neden oldu.
Bazı gazeteciler “Vatanı kurtarmak için herhangi biriyle yatar mısınız?” sorusunu bizim pek muhterem, ailemizin kızları olan ünlülerimize sormuşlar.
_Canım kızlar! valla sizi seviyorum. Beni günlerdir kimse bu kadar güldürmemişti. Allah da sizi güldürsün.
Bu ünlü kızlarımızın “Adları lazım değil!” diyelim ve söyledikleri cevapları bir güzel yorumlayalım.
Kızlarımız birden kendilerini ajan gibi hissedip, vatan için başka ülkelerin adamlarıyla yatıp yatmayacakları konusunda istişare yapmışlar. Ve sonunda bir gurup taze ajanlarımız, yatacakmış gibi yapıp her bilgiyi alabileceklerini beyan etmişler. Diğerleri ise o kadar zekiymiş ki “Bu işi yatmadan da halledebiliriz.”şeklinde açıklamışlar. En esaslı kızlarımız ise “Yatmak vatan içinse zevk almaya bakarız.” demişler.
_Ölürümmm!!!
Bizim yerli kızlarımızın hepiciği, İsrail Dışişleri Bakanı Bayan Tzpi Livni olmuş. Hatta bu soruya o kadar çok cevap vermişler ki ajanlık için neredeyse seminer bile vereceklermiş.
Baksanıza, yatacakmış gibi yapıp bilgi toplamanın yollarını öğrenmek için sırada bekleyen bir yığın yeni yetme ajan kapıda bekleşmeye başlamış bile... Bizim kızlar, adamların ne mal olduğunu anlamışlar. Çünkü bilgi almak için birlikte olacakları adamlar salakmış. Hatta bu salaklar yatacakmış gibi yapmakla, yatmak arasındaki farkı bile bilmiyorlarmış. Buradan Dünya ajanlarına duyurulur. Yatmak yok! Yatacakmış gibi yapıp, bilgi toplamak var. Şayet yatarsanız bu eylem vatan için değil tamamen zevkiniz için olur. Benden söylemesi!
İkinci gruptakiler ise yatıyormuş gibi yapmaya gerek kalmadan da bilgi toplanabileceğini savunuyor. Valla demek ki bir bildikleri var! Zeki olup olmadıklarını test etmek bana düşmez. Ancak bildiğim bir şey var ki o da sorunun formatına aykırı davranıyorlar. Eğer dedikleri gibi olsaydı “Vatan için yatmadan da bilgi alınabilir mi?” şeklinde sorarlardı. Ama maalesef ki soru böyle değil!
Üçüncü çakma ajanlar ise durumu net bir şekilde izah etmişler. Öyle lafı dolandırmaya gerek kalmadan “ Söz konusu vatan ise, sevişmek teferruattır.” deyip şimdiden kolları sıvamışlar.
Bundan böyle kocam aldattı, karım aldattı diye çığırmak falan yok! Millet burada kendini feda edip vatan için çalışırken, öyle eften püften teferruatlarla uğraşarak gündemi meşgul etmeyin. Yazık oldu gencecik adamlara, kadınlara… Bu insanlar “ Aslında ben bir ajanım!” diye kendilerini deşifre ederler miydi? Edemezlerdi, etmediler de…
İster komşunun karısıyla yatsın, isterse de komşunun kocasıyla… Kimse kimsenin köklerinin nereden geldiğini, maksadını ve eylemlerini bilemez. Bundan sonra böyle bir durumla karşılaştığınızda eşiniz “Her şey vatan için!” diyorsa görevdeki birini asla rahatsız etmeyeceksiniz.
Neymiş?
Söz konusu vatan ise sevişmek teferruattır.
Ne çok işim, gidecek yerim, okuyacak kitaplarım, konuşacağım insanlar varmış. Ama bütün gücüm, enerjim kısacası her şeyim 12 Ocak’ta son buldu. Ve bir gün, buna sihirli değnek misali gibi demeyi çok isterdim ama maalesef ki şiddetli bir baş ağrısı hayatımı birden kararttı. Öyle bir ağrıydı ki buna ancak ayakta savaşmam gerektiğine inanıyor ve düşmemek için var gücümle direniyordum.
Saatler ilerledikçe, direncimle beraber dengemin de kaybolduğunu fark etmeye başladım. Dört saat sonunda acile gidişim ve ilk müdahalem… Karşımdaki doktora meramımı anlatmak için resmen son nefesimi kullanıyordum. Biliyorum ki mutsuz ve uykusuz bir haldeydi. Ama ben de öyleydim. Tanı, en acelesinden konulmuş ve benim, pisikolocük sorunum olduğu beyan edilmişti. “Yaz kızım!” nidalarıyla sevgili, şefkat topağı hemşireciğim bir kas gevşetici kaktırıvermişti. Artık onların değimine göre guş gibi hafüf olecektim. Ama kendimi külçe gibi hissediyordum. Bu külçe halim tam bir gün sürmüştü.
Ertesi gün kendimi biraz daha rahat hissedip okula gitmeye karar verdim. Derste koyun gibi melün melün otururken yanağımdaki sivilceyi kanattığımı çocuklar söyleyince farkettim. Normal şartlar altında kanın bir damlasını bile görmem ciyaklamama yeterdi. Ama bir tuhaflık vardı. Ne canım acıyor ne de kanın yanağımda aktığını hissediyordum. O an elimi, kolumu ve değmişken sağımı solumu yani her tarafımı mıncıklayarak his testine tabi tuttum.
_Anaaaa!
Zuzaylılar gelip bütün sinirlerimi almıştı. Yok, canım! Resmen çaldılar! “Nayır, nolamaz?” diye başlayıp ve ardından da 5N1K sorularını soluksuz sormaya başlamıştım.
İnanılır gibi değildi ama vücudumun sağ tarafı, beni tınlamıyordu bile…
Acilen hastaneye gitmeye karar verdim. Ardı ardına gelen bir yığın tahliller sonucunda beynimin sol tarafında emboli attığı belirlendi. Ne ilginçtir ki sol gösterip sağ vuruyormuş. Didini dipçiğini araştırdıktan sonra da kalbimin bir boka yaramadığını söylediler. Anlayacağınız kalpsiz herifin tekiymişim. Bunları ballandıra ballandıra anlatan kalpçi Doktor Faruk’u en derin saygılarımla anarım. Öpüyorum seni! Durumum o kadar çok kötüydü ki iyi olan bir “kıl” bile yoktu. Derin bir nefes alıp “İpek Hanım, bakın kanser değilsiniz. Bir de üç kapakçığınız sağlam. Ama vakit kaybedersek her an emboli atar ve felç olursunuz.” dedi. O an şu kapakçık sayısının fazlalığına bir sevindim, bir sevindim anlatamam. Allahtan dört kapaktan biri bozukmuş.
Faruk kesmeye ben ise kaçmaya merakıydım. Sonunda kaçtım. Kendime cillop gibi bir profesör buldum. Bu kesmeye daha az hevesliydi. Ancak işin en garip tarafı ise aylar önce Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’nde “Gözle Rahmi Kim Karıştırabilir?” yazısını kaleme alan ben, kapakçık açmak için anjiyo olmaya gidecektim.
Zavallı kadına göz ameliyatı yerine rahim ameliyatı yapanlar bana da kapakçık açacam diye başka tarafımı kapatmasınlar? “Allah şaşırtmasın!” diye boşuna dememişler. Bile bile lades demek bu olsa gerek. Bu bir kâbus olmalı! Galiba bunlar, kara büyü falan yaptırdılar. Yoksa onca lafı sayıp üstüne gidip kim ameliyat olur?
Ladesim lades olsun mu?