ALLAH ŞAŞIRTMAYA GÖRSÜN!  

Yazan by: İpek

Ne çok işim, gidecek yerim, okuyacak kitaplarım, konuşacağım insanlar varmış. Ama bütün gücüm, enerjim kısacası her şeyim 12 Ocak’ta son buldu. Ve bir gün, buna sihirli değnek misali gibi demeyi çok isterdim ama maalesef ki şiddetli bir baş ağrısı hayatımı birden kararttı. Öyle bir ağrıydı ki buna ancak ayakta savaşmam gerektiğine inanıyor ve düşmemek için var gücümle direniyordum.

Saatler ilerledikçe, direncimle beraber dengemin de kaybolduğunu fark etmeye başladım. Dört saat sonunda acile gidişim ve ilk müdahalem… Karşımdaki doktora meramımı anlatmak için resmen son nefesimi kullanıyordum. Biliyorum ki mutsuz ve uykusuz bir haldeydi. Ama ben de öyleydim. Tanı, en acelesinden konulmuş ve benim, pisikolocük sorunum olduğu beyan edilmişti. “Yaz kızım!” nidalarıyla sevgili, şefkat topağı hemşireciğim bir kas gevşetici kaktırıvermişti. Artık onların değimine göre guş gibi hafüf olecektim. Ama kendimi külçe gibi hissediyordum. Bu külçe halim tam bir gün sürmüştü.

Ertesi gün kendimi biraz daha rahat hissedip okula gitmeye karar verdim. Derste koyun gibi melün melün otururken yanağımdaki sivilceyi kanattığımı çocuklar söyleyince farkettim. Normal şartlar altında kanın bir damlasını bile görmem ciyaklamama yeterdi. Ama bir tuhaflık vardı. Ne canım acıyor ne de kanın yanağımda aktığını hissediyordum. O an elimi, kolumu ve değmişken sağımı solumu yani her tarafımı mıncıklayarak his testine tabi tuttum.
_Anaaaa!
Zuzaylılar gelip bütün sinirlerimi almıştı. Yok, canım! Resmen çaldılar! “Nayır, nolamaz?” diye başlayıp ve ardından da 5N1K sorularını soluksuz sormaya başlamıştım.
İnanılır gibi değildi ama vücudumun sağ tarafı, beni tınlamıyordu bile…

Acilen hastaneye gitmeye karar verdim. Ardı ardına gelen bir yığın tahliller sonucunda beynimin sol tarafında emboli attığı belirlendi. Ne ilginçtir ki sol gösterip sağ vuruyormuş. Didini dipçiğini araştırdıktan sonra da kalbimin bir boka yaramadığını söylediler. Anlayacağınız kalpsiz herifin tekiymişim. Bunları ballandıra ballandıra anlatan kalpçi Doktor Faruk’u en derin saygılarımla anarım. Öpüyorum seni! Durumum o kadar çok kötüydü ki iyi olan bir “kıl” bile yoktu. Derin bir nefes alıp “İpek Hanım, bakın kanser değilsiniz. Bir de üç kapakçığınız sağlam. Ama vakit kaybedersek her an emboli atar ve felç olursunuz.” dedi. O an şu kapakçık sayısının fazlalığına bir sevindim, bir sevindim anlatamam. Allahtan dört kapaktan biri bozukmuş.

Faruk kesmeye ben ise kaçmaya merakıydım. Sonunda kaçtım. Kendime cillop gibi bir profesör buldum. Bu kesmeye daha az hevesliydi. Ancak işin en garip tarafı ise aylar önce Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’nde “Gözle Rahmi Kim Karıştırabilir?” yazısını kaleme alan ben, kapakçık açmak için anjiyo olmaya gidecektim.

Zavallı kadına göz ameliyatı yerine rahim ameliyatı yapanlar bana da kapakçık açacam diye başka tarafımı kapatmasınlar? “Allah şaşırtmasın!” diye boşuna dememişler. Bile bile lades demek bu olsa gerek. Bu bir kâbus olmalı! Galiba bunlar, kara büyü falan yaptırdılar. Yoksa onca lafı sayıp üstüne gidip kim ameliyat olur?

Ladesim lades olsun mu?