Dün uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım ziyaretime gelecekti. O gelene kadar neden bu kadar uzun zamandır görüşemedik diye düşünmeye başladım. Aslında evlerimiz çok yakındı.Benim iki sokak ötemde oturuyordu.Fakat bir yıldır telefonla haberleşiyorduk.
Sonra çocukluğum aklıma geldi . Annemin komşu ziyaretleri... Ne içten , ne sıcak ,ne güzel günlerdi.Ben bu duygu yoğunluğu içindeyken birden telefon sesi ile şimdiki zamana geri döndüm. Arayan arkadaşımdı. Davetimin hala geçerli olup olmadığını soruyordu.Ben tüm samimiyetimle onu beklediğimi ve çok özlediğimi anlattım.Tekrar hayallerime dönebilirdim ama tuhaf bir şeyler vardı ortada.
Acaba beni ilk aradığında "cumartesi seni bekliyorum "dediğimde teklifimi samimi bulmamış mıydı? Yoksa benim arkadaşımın bir problemi var da duygu yoğunluğu mu yaşıyordu? Tabiki bu soruların cevabı o gelinceye kadar tarafımdan acabalarla yoğurulup çoğaltıldı. Sonra onu annnemim misafirlerini karşıladığı tutum ve tavırla karşılamaya karar verdim. Çünkü arkadaşım, benim davetimden emin değildi gibiydi ...
Saat tam ikide misafirim geldi.Ona bir anne gibi sıcak, içten ama bir o kadarda şefkatle sarıldım. İçimden bir his; "Buna ihtiyacı var." diyordu .Havadan sudan konuşmaların sonunda kahvelerimizi yudumlarken asıl konu açıldı. Konunun baş kahramanı kocası idi. Kocasında gördüğü değişikliklerin kendisini çok rahatsız ettiğini anlatmaya başladı.
Üniversiteden beri birbirlerine aşık olduklarını ve ne zor şartlarda evlendiklerini, onun için ailesini terk ettiğini, ona iyi bir eş olmak için elinden gelen her şeyi yaptığından bahsetti.
Kocasının sinemada, yemekte , piknikte vb yerlerde sürekli bayanlara baktığını ve dikkat çekmek için yeni yetmeler gibi duruşunu ,oturuşunu değiştirdiğini söyledi.Ve bir kadın olarak bu durumun onu çok incittiğini, onurunun kırıldığını anlattı.Ona, "Ben yanındayken lütfen başkalarına bakma.Ben yokken bunu yapmak istiyorsan yap.Çünkü bu benim onurumu kırıyor, canımı acıtıyor." dediğini ve onunda "Ben böyle bir şey yapmıyorum." şeklinde savunması olduğundan bahsetti.
Sıra bana gelmişti. Ne demeliydim.Yada yorum yapmalı mıydım ? Bildiğim bir şey var ki arkadaşım benden bir yorum bekliyordu.Annem olsa hemen bir cerrah edasıyla kocasını masaya yatırıp kesip biçmeye başlamıştı. Ama kapıda annem gibi davrandım diye bu konuda da annem gibi yapamazdım. Tüm çok bilmiş edamla kocasının bir geçiş süreci yaşıyor olabileceğinden bunun adına da 40 yaş sendromu dendiğini ve bu konuda bir uzmandan destek alabileceğinden bahsettim.
Arkadaşım sorununu biri ile paylaşmanın rahatlığı ile evine gitmek için izin isterken, ben de söyleyemediklerimin ağırlığı altında ezilip ona yine şevkatle sarıldım.
İki sokak ötede oturan arkadaşımın içindeki fırtınalarla eve gidişini izlerken ona camı açıp" Başını dik tut arkadaşım. Sen aşağılanmış biri değilsin.Aşağılık olan senin kocandır." demek istedim.
O yorgun adımlarla yürürken, bende penceremdeki karanfil saksısına yuva yapmış kumruların saadetine bakıp, kuşlardan yuva kurma konusunda ders alınması gerektiğini düşündüm.
En azından bu tür kuş beyinlilere benim kumru çiftin vereceği çok fazla ders vardı...
ALGILAYABİLENE TABİ
This entry was posted
on 03:25
and is filed under
Aldatılmanın dayanılmaz sancısı...
.
You can leave a response
and follow any responses to this entry through the
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
.