TAZİYE SERAMONİSİ  

Yazan by: İpek

Bana cenaze evleri hep ilginç gelmiştir. Şimdi neresi ilginç, ne tuhaf sözler bunlar diyenlerinizi duyar gibi oluyorum. Anlatınca bana hak vereceğinize inanıyorum. O yüzden lafı fazla uzatmadan yaşadıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum.
Efendim; arkadaşım Türkiye standartlarında zengin denilen gruba giren ailelerden biridir. Eee, yası da fakirin tuttuğu yasa benzemiyor tabi. Babasını defnettikten sonra taziyeleri evinde kabul ediyordu. Bende baş köşede olacakları izliyordum. Sıra ile kendi camiasındaki insanlar gelip baş sağlığı diliyordu. Sonra olayın nasıl olduğu, cenaze konvoyunun ne kadar kalabalık olduğu arkadaşım tarafından ballandıra ballandıra anlatıyordu. Mezarlıkta yer kalmamasına rağmen en güzel yeri satın alabildiğini açıklıyordu. Gelenler de aile kabristanının önceden satın alınması gerektiğini söylüyorlardı. Birden konu yeni açılan spor salonuna kaydı. İşletmecisinin çok katı kuralları olduğunu, her önüne geleni kaydetmediği, cilt bakımı, alınan ve verilen kilolar konuşulmaya başlandı. İçeri yeni giren misafirlerle tekrar yas havasına bürünüldü. Nasıl vefat ettiği tekrar anlatıldı. Takriben beş dakika sonra konu yapılan tatil planına kaydı. Şimdilik yatla çıkılacak deniz yolculuğunun iptaline karar verildiğinden bahsediliyordu. Gelenlerden biri çok üzüldüğünü, bu tatilin kaçırılmaması gerektiğini dile getirdi. Diğeri yasin okumak için hangi hocanın tutulduğunu soruyordu. Tabii bu ortamda önüne gelen hocayı da tutamazsın. Arkadaşım en meşhur hocayı tuttuklarını söyledi. “Aaaa çok güzel! Bizde annem öldüğünde o hocayı tutmuştuk.” Sözleri evin her köşesinde yankılanmaya başladı.
Mutfaktaki grup ise ayrı telden çalıyordu. Onlar yollanan yemeklerin kim tarafından geldiğine bakıp; kalite kontrol işlerini yapıyorlardı. Bazen kendilerini kaybedip, attıkları kahkahalarla olmayan matemi bozuyorlardı. Evdeki çalışanlar hiç durmadan gelenlere ikramda bulunuyordu. Arkadaşımda oturduğu yerden sürekli çalışanları komutları ile yönlendiriyordu. Mezar için mermerin Bodrum’dan getirtileceği konuşuluyordu. Artık konuları takip etmekte güçlük çekmeye başladığım anda gelenlerden birinin sorusu ile kendime geldim. Siz ölen bayanın yakını mısınız? Diye soruyordu. Gayri ihtiyari ölen bayan değil erkek, bende sadece …
Demekle yetindim. Çünkü konu değişmiş, çocuklarını hangi koleje yollayacakları yönünde rota almıştı.. Bu sıralama böyle devam edip durdu. Üç gün sonra meşhur hocanın hatim duası vardı. Ben yine ordaydım. Ama beklenen misafirler gelmemişti. Çünkü onlar yazlıklarına taşınmışlardı. Ev halkı ve ben sekiz kişi oluşturmuştuk. Duaya geçildi. Arkadaşları gelmemişti ama yolladıkları tatlılarla baklavacı dükkanı açılabilirdi.
Evime gelip düşünmeye başladım. Değer yargılarımız; oturduğun ev, cebindeki para, bindiğin araba, üzerindeki kıyafetin markasına kaydı. Ülke sorunlarından bihaber yaşadıkları gözle görülür nitelikte. Zamanı, yaşı ve yeri belli olmayan ölüm gerçeğini gösterişe çevirebiliyorlar ya, pes doğrusu.
Ben öldükten sonra, değil bin on binler gelse, mezarımın üzerine mermer değil sırça köşk yaptırsalar, gelen çelenklerin sayısı yüzleri geçse, en meşhur hocaları tutsan benim neyime…
Kibir ve üstünlük sevdanızla mezarın üstünü farklı kılıp; zengin ve fakir ayrımı olmaksızın gidilen kara toprağın altını görmemeye çalışıyorsunuz. Yas tutun demiyorum ama en azından birkaç dakikalığına bile olsa dünyevi arzularınızdan, hırslarınız ve tutkularınızdan vaz geçip ruhani havayı bozmamanızı istesem …

Zor bir şey istediğimi biliyorum. O yüzden isteğimi geri alıp “Ne haliniz varsa görün.”diyorum.

This entry was posted on 08:34 and is filed under . You can leave a response and follow any responses to this entry through the Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom) .

0 yorum

Yorum Gönder