!
İki ay önce arkadaşlarımın sınır kapısında yaşadıklarını duyunca “ince zekânın ürünü” diye bahsedilenin böyle bir şey olduğuna karar verdim. Bakalım sizler okuyunca ne düşüneceksiniz?
Kilometrelerce uzaklıktan tatillerini geçirmek için vatanlarına doğru yol alıyorlar. Uykusuz geçen gün ve gecelerin ardından Kapıkule Sınır Kapısı’na ulaştıklarında kendilerini güler yüzlü polis memurları karşılıyor.(Herhalde öyledir.) Onca yorgunluk, çekilen onca hasret bir anda bitiveriyor. Artık vatanlarına, kendi evlerine geldiklerini hissediyorlar. Az sonra buğulu gözlerle köylerine, şehirlerine doğru yol alacakları anı bekliyorlar. Bunu düşündükçe sevinç ve heyecanları bir kat daha artıyor. İşlemler bitip, hareket edecekleri sırada polisin elini hala arabanın üstünden çekmediğini fark ediyorlar. Tam “Memur Bey, ters giden bir şey mi var?” diyecekleri sırada, polis “Arabanızda bayrak yok!” diyor ve ardından kapak olacak soruyu yöneltiyor. “Türk Bayrağı olmadan yola çıkılır mı?”
Bizimkilerin yüzüne birden bir tebessüm yerleşiyor. “İlahi memur bey, biz de gerçekten evraklarda eksik falan var zannettik. Şükür ki…” diyecekleri sırada karşısındaki kişinin hiç de şaka yapar bir hali olmadığını fark ediyorlar. İşte tam bu anda aracı kullanan adam, karısına dönüp duyduklarını onaylamasını istercesine bakıyor. Yarı uykulu olan kadın, “eksik ve unutma” kelimelerine odaklanıp birden panikliyor ve sessizce getirmesi gerekenleri saymaya başlıyor. “Annemlerin, dayımların, amcamların hatta bahçedeki köpeğin bile hediyesini valizlere koydum. Unuttuğum hiçbir şey yok.
( Bayrak koşusuna çıkmadılar ki yanlarında getirsinler!)
Polis, arabanın içine son bir kez daha bakıp “Bayraksız, ülkede yolculuk yapılmaz!” diyerek ince bir ayar çekiyor. Neredeyse vatan haini damgası yiyen gurbetçilerimiz, yaşadıkları utançla boynu bükük bir şekilde yollarına devam ediyorlar.
Takriben yüz, yüz elli metre ilerlediklerinde birden yol kenarında, elindeki bayrakları sallayan satıcıyı fark ediyorlar. İnanılır gibi değil! Sanki Allah, onların bu hallerini görmüş ve bayrak satıcısını Hızır gibi karşılarına çıkarmıştı. (Bak sen bu işe!) Satıcı, müşterisini geçirdikten sonra bizimkileri görüp yavaşlamalarını işaret ediyor. Duran aracın yanına yaklaşıp “Abi, bayrak lazım mı?” diye soruyor. Sormuş sormasına ama ses tonundaki anlam “Sıkıysa alma da göreyim.” diyen cinstenmiş.
23 Nisan’da sınıfları süslemek için satılan plastik saplı bayraktan bir tane uzatıp 5 YTL istemiş. Her kontrolde durmamak adına pazarlık yapmadan eksik olan bayrağı alıp cama yapıştırmışlar. Böylece bir saattir cereyan eden bayrak krizini de en ucuz şekilde halletmişler.
…
Bu anlattıklarımın içinde sizce “rüşvet” var mı?
Hayır, asla rüşvet istenmemiştir!
Peki, satıcı silah zoruyla mı malını satıyor?
Özgür bir ülkede yaşıyoruz. Kimse kimseyi bir şey almaya zorlayamaz.
Memur ile satıcı çocuk arasında iş ortaklığı olabilir mi?
Bu soru tamamen benim kötü niyetli olmamdan kaynaklı! Keşke Allah’tan başka şey dileselermiş! Valla olacakmış.
Malın ederi 5 YTL mi?
Karaborsada fiyatın tartışması olmaz.
This entry was posted
on 14:24
and is filed under
Hayatın içinden
.
You can leave a response
and follow any responses to this entry through the
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
.
Size sürekli bakmaktan usanmıştım. Geldiğinize sevindim. Hoş geldiniz. Anlattığınız konu ise rüşvetin kılıf değiştirmiş hali olarak yorumlanır.
Buradada yoksun sanırım. İnsan bir yerden ayrılınca diğerine kolay adapte olamıyor.
Birde bizim blogu denesen diyorum ...
sağlıkla, sevgiyle...
asivemavi36