Bana cenaze evleri hep ilginç gelmiştir. Şimdi neresi ilginç, ne tuhaf sözler bunlar diyenlerinizi duyar gibi oluyorum. Anlatınca bana hak vereceğinize inanıyorum. O yüzden lafı fazla uzatmadan yaşadıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum.
Efendim; arkadaşım Türkiye standartlarında zengin denilen gruba giren ailelerden biridir. Eee, yası da fakirin tuttuğu yasa benzemiyor tabi. Babasını defnettikten sonra taziyeleri evinde kabul ediyordu. Bende baş köşede olacakları izliyordum. Sıra ile kendi camiasındaki insanlar gelip baş sağlığı diliyordu. Sonra olayın nasıl olduğu, cenaze konvoyunun ne kadar kalabalık olduğu arkadaşım tarafından ballandıra ballandıra anlatıyordu. Mezarlıkta yer kalmamasına rağmen en güzel yeri satın alabildiğini açıklıyordu. Gelenler de aile kabristanının önceden satın alınması gerektiğini söylüyorlardı. Birden konu yeni açılan spor salonuna kaydı. İşletmecisinin çok katı kuralları olduğunu, her önüne geleni kaydetmediği, cilt bakımı, alınan ve verilen kilolar konuşulmaya başlandı. İçeri yeni giren misafirlerle tekrar yas havasına bürünüldü. Nasıl vefat ettiği tekrar anlatıldı. Takriben beş dakika sonra konu yapılan tatil planına kaydı. Şimdilik yatla çıkılacak deniz yolculuğunun iptaline karar verildiğinden bahsediliyordu. Gelenlerden biri çok üzüldüğünü, bu tatilin kaçırılmaması gerektiğini dile getirdi. Diğeri yasin okumak için hangi hocanın tutulduğunu soruyordu. Tabii bu ortamda önüne gelen hocayı da tutamazsın. Arkadaşım en meşhur hocayı tuttuklarını söyledi. “Aaaa çok güzel! Bizde annem öldüğünde o hocayı tutmuştuk.” Sözleri evin her köşesinde yankılanmaya başladı.
Mutfaktaki grup ise ayrı telden çalıyordu. Onlar yollanan yemeklerin kim tarafından geldiğine bakıp; kalite kontrol işlerini yapıyorlardı. Bazen kendilerini kaybedip, attıkları kahkahalarla olmayan matemi bozuyorlardı. Evdeki çalışanlar hiç durmadan gelenlere ikramda bulunuyordu. Arkadaşımda oturduğu yerden sürekli çalışanları komutları ile yönlendiriyordu. Mezar için mermerin Bodrum’dan getirtileceği konuşuluyordu. Artık konuları takip etmekte güçlük çekmeye başladığım anda gelenlerden birinin sorusu ile kendime geldim. Siz ölen bayanın yakını mısınız? Diye soruyordu. Gayri ihtiyari ölen bayan değil erkek, bende sadece …
Demekle yetindim. Çünkü konu değişmiş, çocuklarını hangi koleje yollayacakları yönünde rota almıştı.. Bu sıralama böyle devam edip durdu. Üç gün sonra meşhur hocanın hatim duası vardı. Ben yine ordaydım. Ama beklenen misafirler gelmemişti. Çünkü onlar yazlıklarına taşınmışlardı. Ev halkı ve ben sekiz kişi oluşturmuştuk. Duaya geçildi. Arkadaşları gelmemişti ama yolladıkları tatlılarla baklavacı dükkanı açılabilirdi.
Evime gelip düşünmeye başladım. Değer yargılarımız; oturduğun ev, cebindeki para, bindiğin araba, üzerindeki kıyafetin markasına kaydı. Ülke sorunlarından bihaber yaşadıkları gözle görülür nitelikte. Zamanı, yaşı ve yeri belli olmayan ölüm gerçeğini gösterişe çevirebiliyorlar ya, pes doğrusu.
Ben öldükten sonra, değil bin on binler gelse, mezarımın üzerine mermer değil sırça köşk yaptırsalar, gelen çelenklerin sayısı yüzleri geçse, en meşhur hocaları tutsan benim neyime…
Kibir ve üstünlük sevdanızla mezarın üstünü farklı kılıp; zengin ve fakir ayrımı olmaksızın gidilen kara toprağın altını görmemeye çalışıyorsunuz. Yas tutun demiyorum ama en azından birkaç dakikalığına bile olsa dünyevi arzularınızdan, hırslarınız ve tutkularınızdan vaz geçip ruhani havayı bozmamanızı istesem …
Zor bir şey istediğimi biliyorum. O yüzden isteğimi geri alıp “Ne haliniz varsa görün.”diyorum.
Geçen gün televizyondan gelen bir sesle aniden irkildim. Reklâmlarda bir çocuk “Annecim, manyak güzel bir peynir!”diyordu. Bu nasıl bir diyalog anlamadım. Maksat ürünün reklâmını mı yapmak yoksa polemik mi yaratmak bir türlü çözemedim. Anlaşılan korkunç güzele kardeş gelmiş.
Yazık ki bu reklâmın etkisi birkaç gün sonra çocukların konuşmalarına yansıyacak. Artık çocuklar birbirlerine “Manyak güzel!” dediğinde kimsenin uyarmaya hakkı olmayacak. İşiniz yoksa bu hataları düzeltin durun. Sırf dikkat çekmek adına küçük bir çocuğu kullanarak böyle bir cümlenin sarf ettirilmesi, para için her rezilliğin makbul olduğunun göstergesi… .
Manyak veya korkunç güzel tamlamaları maalesef ki tekrar hortladı. Olağanüstü, fevkalade, harikulade gibi kelimeler varken ısrarla yanlış kullanmaya teşvik etmek de neyin nesi? Manyak, genelde insanların birbirlerine hakaret etmek için kullandığı argoda yer alan bir kavram… Herhalde anlatılmak istenen; hastalık derecesinde güzel bir peynirin satışa sunulduğu… İyi de böyle bir ürünü kim almak ister?
Bu tarz konuşmalara çok sık rastlar olduk. Birileri, “Manyak güzel olmuşsun!” ya da “Korkunç güzelsin!” dediğinde anlaşılan o ki “Manyak teşekkür ederim.” dememiz gerekecek. Sevginin, aşkın ve güzelliğin manyaklaştığı bir dönemde sağlıklı kararlar alıp uygulamak her akıllının harcı olmasa gerek...
“Ben sevdim mi pis severim.” diye başlayan ilişkilerin sonu korkunç zulümler ve ölümlerle noktalanmaya, manyak bağlanmalar ise saplantılı yaşamları doğurmaya başladı. Zaten ağzımızın tadı bozulmuştu bir de manyaklaştı tam olduk.
Laf aramızda bugünlerde ben de manyak yazılar yazmaya başladımJ)
YARIŞMALAR AKILLARA ZARAR!
Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği'nin çıkarttığı aylık dergi Prime Time, ilahiyatçılara televizyon yarışmalarında kazanılan paralar haram mıdır diye sormuş. Bu soru da ilahiyatçıları ikiye bölmüş. Bak sen bu işe! Bana niye sormadılar ki…
Beyaz Hoca, haram olmadığını, Süleyman Hoca ise haram olduğunu savunmuş. Diyanetin fetvası ise “Burada yapılan eylemle kumar oynamıyorsunuz. Bir ödül var ve ona ulaşmaya çalışıyorsunuz. Para yatırmıyorsunuz ya da bir başkasının kazancını almıyorsunuz. Size bilginizin ve şansınızın karşılığı bir ödül veriliyor. Bu nedenle yarışma programları kumara girmiyor. Dinen bir sakıncası yok.” diyerek son noktayı koymuş.
Nasıl yok? Bence çok büyük sakıncası var. Bir kere ne zaman “haydi” desem, ardından “Haydi Hamdi haydi! Tam zamanı şimdi.” yi söylerken buluyorum kendimi… Ben söylemesem çocuklar söylüyor. Başlıyoruz birlikte çığırmaya… Sanki Hamdi Bey, arayacak da ona tezahürat ediyoruz. Maalesef ki tek çalan şey ders zili oluyor. Hurra hücum derse atıyoruz kendimizi… Bizim formatta bir terslik var ya hadi hayırlısı…
Bu yarışma ile ilgili birçok haberi basından takip ettim. Kalan çoğunu da “Dilerim bir gün o televizyon kendilerini yutar.” öğretmen arkadaşlarımdan… “Ay şekerim, çok güzel bir yarışma! İzlemedin mi? Kadın bir yığın para kazandı.” bu ara da tam konuya gireceğim ama bir diğeri benden daha hızlı çıkıp “Canım, boş ver onu! O biraz tuhaf? Ne izliyor ki?” demeye başladı. Aleni bir şekilde yapılan saldırılar yüzünden günlerce o yarışmayı izledim. İzledim, izledim, izledim…
İsteyen istediği fetvayı versin. Ancak bu yarışma bana göre akıllara zarar veren cinsten… Oradaki konuşmaları eleştirmeme gerek yok. Çünkü bunu birçok arkadaşımız yaptı. Benim takıldığım nokta ise tamamen para… Yarışan kişi ya da tahminci abla/abi, durumuna göre para teklifi alıyor. Yıllarca çalışıp öldükten sonra emekli olduğumda alamayacağım parayı bir kalemde silip atıyorlar. Neymiş? Hamdi Bey’e teşekkür edermiş de şansını denemek istiyormuş da muş… Bu olay insanoğlunun doyumsuz ve aç gözlülüğünün göstergesi… Asgari ücretle çalıştığını söyleyip, 60.000YTL yi kabul etmiyor. Vay haspam vay! Senin beğenmediğin para için ben ömrümü harcıyorum. Sonuç olarak da o paranın üçte ikisini mezarda almayı beklemek zorundayım. Ne demişler? “Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz.” bu yarışmanın azı buysa ben hiçbir zaman çok fazla bir şey istemiyorum.
Bu yarışmanın akıllara zarar verdiğini söylediğimde abartmadığımı anlamışsınızdır. Ben bile yarışma ve yarışmacılarla kendi kendime kavga eder oldum. Hatta “Haydi Hamdi haydi! Tam zamanı şimdi.” sloganını söyleyip geziniyorum. Orada telaffuz edilen paraların azımsanması beni gerçekten çok rahatsız etti. Sokaklar çocuk işçilerle dolup taşarken, haftalıkla çalışıp evini geçindirmeye çalışan insanlara ayıp olmuyor mu? Binlerce insan, bu yarışmaya girmek için sıra bekliyormuş. Artık umudumuz, bu yarışma mı oldu? Bir de ekranlara çıkıp, “Halk bu yarışmayı çok sevdi.” demeleri yok mu insanı kahrediyor.
İnsanlar işsiz, aç ve çaresiz… Bu kadar kolay paranın kazanıldığı yere doğal olarak üşüşecekler. Bu ilgi sevgi falan değil; tamamen duygusal. Dışardan fetva vermek kolay… Oturun da haram ve israfın, gösteriş ve emanete ihanetin ne kadar günah olduğunu gereken yerlere anlatın.