EFLATUN RENKLİ ELBİSE  

Yazan by: İpek

Eflatun renginden nefret ediyorum. Demek ki çocukluğuma inmem gerekecek…
Kim beni bu renkten soğuttu. Kimse suçlu, çıksın ortaya. Bakalım kim miş?
Yıllar önce “Güvenme güzelliğine bir sivilce yeter. Güvenme zenginliğine bir kıvılcım yeter.” sözünü çok küçük yaşlarda acımasızca öğrendim. Sivilceleri ise ergenlik döneminde…
Ailem iflasın nasıl bir şey olduğunu yaşarken, ben de yaklaşan bayramda bana hangi kıyafeti alacaklarını hayal ediyordum. Sürekli bununla ilgili sorular soruyor, annemi bayıyordum. O tüm şefkati ile sabretmemi, eflatun renkli elbisenin hayallerini kurmamı istiyordu. Günler geçiyor ama bizimkilerden ses çıkmıyordu. Ben her sabah erkenden uyanıp bu gün çarşıya çıkacağız diye bekliyordum. Hatta annem mutlu olsun diye yumurta bile yiyordum. Eee... Ne yaparsınız! Ucunda elbise vardı. Fakat yediğim yumurtalarla kalıyordum. Bir gün annemle babamı bahçede konuşurlarken duydum. Ben sürprizi öğrenme hevesi ile onları dinlemeye başladım. Annem bayram için istediğim elbiseyi teyzemin alacağını söylüyordu. Babam ise bundan hoşnut değildi. Bana söylemeleri gerektiğini savunuyordu. Annem, hayallerimi yıkmamaları gerektiğinden bahsediyordu. Çocuktum. Yedi yaşındaydım. Ama bazı meziyetleri “inat, gurur, azim, sabah ki çekilmez hallerimi” babamdan almıştım. Yani ben, babamın kızıydım.
Bayramdan iki gün önce teyzem elinde bir paketle evimize geldi. Annem kardeşini sıkı sıkı kucakladıktan sonra bana yöneldi. “İpek, bak teyzen geldi. Galiba sana bir de hediyesi var”. dedi. Ben babama bakıp yüz ifadesini görmeye çalışıyordum. Hayatım boyunca unutamayacağım görüntüyü, beynim kaydedecekti. Babam başı önde, çaresiz bir şekilde, kısık bir ses tonuyla “Hadi git. Benim inci tanem” diyordu. Gözlerini görmediğim için yanına kadar yaklaştım. Ellerimi yanaklarına koydum. Babam, her zaman benim yaptığım bir şeyi yapıyordu. Ağlıyordu... İnanılır gibi değildi. Ağlayan annem değil, babamdı. Babama dönüp “”ağlama” diye bağırıyordum. Hem de kimse beni susturamıyordu. Babam ağladı, ben ağladım. Benden çok uzun olduğu için bacaklarına sarılıp ağlama diye yalvarıyordum.
Teyzem olanların şoku ile daha fazla kalmak istemeyip evine gitti. Annem ise beni sakinleştirmek için tüm yeteneklerini ortaya koyuyordu. O gece ilk defa annem ile babamın kavga ettiklerini duymuştum. Sebebi bendim…
Bayram sabahı çok erken uyandım ama yataktan kalkmadım. Annem teyzemin getirdiği elbiseyi başucuma asmıştı. Eflatun renkli bir elbise ve eflatun renkli bir ayakkabı. Kahvaltıdan sonra annem beni giydirmeye başladı. Ona bu elbiseyi giymeyeceğimi söylüyor ve ağlıyordum. Annem ise bahçemizdeki erguvan ağacının renginde bir elbise istediğim için teyzemin bana bu rengi aldığını söyleyip, hayallerimin gerçek olduğunu anlatıyordu. Babam benim ağlamalarıma daha fazla dayanamayıp olaya müdahale etti. Bana ne giymek istediğimi sordu. Ben ise “hiçbir şey” diye yanıtladım. Sonra annemi odamdan çıkarıp “Hadi sen ne istiyorsan giyin ve gel.” dedi.
Ben üzerimdeki elbiseyi çıkarıp; fanila ve külotla kalmıştım. Salona öylece çıktım. Babam ve annemle bayramlaştım. Annem böyle dolaşamayacağımı söyleyip, giyinmem için beni ikna etmeye çalışıyordu. Ama başarılı olamadı. Ben o kıyafetle bütün komşuların bayramını kutlamaya gittim. Ve bayram bitene kadar kimse bana o hayalimdeki renk olan eflatun elbiseyi giydiremedi.
O elbiseydi, babamı ağlatan. Benim babama acımama ve evde kavganın olmasına sebep olan... Nasıl giyerdim? Giyemezdim ve giymedim de…

Çocuktum. Yedi yaşındaydım. Ama her şeyi yorumlayabiliyordum.
Çocuktum. Yedi yaşındaydım. Ama babamın bir damla göz yaşına tüm oyuncaklarımı, balonlarımı ve elbiselerimi verebilirdim.

Her eflatun rengini gördüğümde, giymediğim elbiseyi, babamın boynunu büküp döktüğü göz yaşlarını hatırlarım.

Şimdi ise ne bir eflatun renkli elbisem nede ağlama diye dizlerine sarılacağım bir babam var…

* Eğer arkanızdan bir gün benim gibi evladınızın da yazı yazmasını istemiyorsanız, lütfen çocuklarınızla her şeyi paylaşın. Onların seçimlerine saygı duyun.Çünkü her çocuğun hayalinde vaz geçilmez kare olan anne babasının mutluluk tablosu vardır.*

This entry was posted on 11:44 . You can leave a response and follow any responses to this entry through the Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom) .

0 yorum

Yorum Gönder