PAZAR GÜNÜ ALMA CANIMI !  

Yazan by: İpek

Allah’ım, biliyorum seninle pazarlık olmaz ama mümkünse Pazar günü alma canımı…
Hangi gün olursa olsun ama Pazar olmasın. Çünkü mutsuz bir şekilde ölmek istemiyorum.
Sanki haftanın altı günü mutlu, Pazar günü mutsuzmuşum gibi oldu ama gerçekten ben Pazar günlerinde depresyona giriyorum.
Ertesi gün mesai başlıyor falan diye de değil. Çocukluğumdan beri bu güne takmış durumdayım. Pazar gününü ruhumda derin izler bırakacak kadar berbat hale getirenler bir elime geçse yapacağımı bilirim ama elimi kolumu bağlayan sebepler var.
Galiba suçlu annem! Evet, o suçlu. Onun yüzünden ben bu günü sevmez oldum.
Pazar günü geldi mi annemi bir hijyen merakı sarardı. Evde ne varsa merdaneli makineye doldurur ve yıkamaya başlardı. Makine sesi ile annemin sağa sola verdiği emirler birbirine karışır ve dayanılmaz bir hal alırdı.
Sanki bir haftanın hıncını çamaşırlardan çıkarırdı. Sonra bana doğru dönüp “Sıra sana da gelecek!” diye bir bakış atardı. Evde saklanacak hiçbir yer de yoktu ki saklanayım. Her yer ters yüz olmuş annemin gazabını bekler durumdaydı. Evden kaçabilenler kaçar ama benim gibi yaşı tutmayanlar annemin ellerine teslim edilirdi.
Ben kurbanlık koyun gibi sıranın bana gelmesini beklerken bir de Pazar konserlerini dinlemek zorunda bırakılırdım. Yedi yaşında başladım klasik müzik dinlemeye…
Hoş, annemin ve merdanelinin sesinden çok daha güzel tınılardı ama çocukluk işte…
Elime bir çubuk alıp, başlardım şef edası ile annem ve merdaneliden çıkan sesleri yönetmeye…
İpek Yönetiminde Pazar Kanser Konçertosu…

Annem göz ucuyla arada bir beni süzüp “Yok, bu çocuk normal değil!” diye hayıflanıp dururdu.

Ve zaman ilerledikçe beklenen an gelir…

Artık sıra bendedir. Annem beline kadar ıslanmış hali ile bana doğru kıvrak adımlarla ilerlemeye başlar ve zorluk çıkarmamam için en güzel sözleri sarf ederdi. Çocuk aklı işte hemen kanıverirdim. Sonra doğru banyoya…
Beni neden evde sildiği halılar gibi yıkadığını hala anlamış değilim ama ona göre yıkanmak böyle bir şeydi herhalde…
Yorgunluktan ben de annem de bezmiş bir halde banyodan çıktığımızda bir “oh!” deme zamanı geldi diye düşünürdüm.
Hayır, sıra saçlarımı taramaya gelmişti. “Allah’ım dilerim saçlarımın hepsi kopar da taranacak bir saçım kalmaz.” diye dualar etmeye ve ağlamaya başlardım.
Artık evden üç ses birden yükselirdi. Benim ağlamalarım, annemin çığlıkları ve emektar merdaneli…
Bu hengâme içinde akşam olur, evden kaçanlar bir bir geri dönmeye başlardı. Ev de ben de misler gibi kokardık. Artık üçümüzün de sesi sedası kalmazdı.
Tam huzuru bulduk derken, annem birden yine bağırırdı. “Oraya basmayın! Buraya oturmayın! Önce banyo yapın!” Diye emirlerin biri biter diğeri başlardı.
Küçük bedenim, bu kadar hırpalanmaya dayanamadığı için kanepede uyuyup kalırdım.
Ertesi gün ise en sevdim annem karşımda beliriverirdi. Allah’ım bu ne mutluluk, annem iyileşmişti.

Kurt annem gitmiş, yerine melek annem gelmişti.

Kazık kadar oldum ama hala Pazar günleri bu duyguları hissediyorum. O yüzden duamı bir kez daha yineliyorum. Allah’ım Pazar günü alma canımı! Hadi aldın diyelim, o zaman Pazar günü yıkamasınlar beni…

This entry was posted on 09:01 and is filed under . You can leave a response and follow any responses to this entry through the Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom) .

0 yorum

Yorum Gönder