GURBETTEKİ ÖĞRETMEN  

Yazan by: İpek

İki gündür okuduğum bu konular oralarda görev yapan öğretmen arkadaşlarımın sorunlarını dile getirmem gerektiğini hissettirdi.
Bizlerin aldığı maaş malum, hal böyle olunca öğretmenlerde daha fazla para kazanabilmek adına devletin açmış olduğu yurt dışı sınavlarına giriyor. Bu sınavlara girebilmek için çok fazla bilgiye de gerek yok. Komisyonda olan kişileri tanıyan bir vekil bulursanız size yurt dışında öğretmenlik yapma kapıları açılmış olur.
Bu insanlar, en azından buradaki maaşım birikir ümidi ile yola düştüler. Alacakları sadece 1600 ve 1700 euro arasında değişen ücretti. Gittikleri bölgeye göre aldıkları parada değişiyordu. İlk giden işçiler gibi trene değil bu sefer uçağa binmişlerdi. Şanslı olanlar bir iki gün içinde ev bulup yerleşti. Diğerleri ise camilerin misafiranesinde kaldı. En kötü şartlarda bir iki ay içinde kafalarını sokacak bir yer buldular. Gün içinde dört beş okula gidip ders vermeye başladılar. Bazı öğretmenler daha şanslı idi. Aralarında haftada iki gün gidende vardı.
Gitmeden önce öğretmenler sıkı sıkı tembihlenmişti. “ Arkadaşlar, sakın ola çocukların başlarını okşamayın. Aferin demek maksatlı bile omzuna dokunmayın. Yoksa sizi, biz bile kurtaramayız.” Birçok öğretmen gergin haldeydi. Çünkü biz böyle alışmamıştık. Gidenlerin çoğu sınıf öğretmeniydi. Bizler çocuklarımızın başlarını okşar, omzuna dokunup, destek verirdik. Bu nasıl bir anlayıştı…
Her şeye göğüs gerip gitmişlerdi. En azından orda Türk çocukları vardı. Bizimdiler… Gelin görün ki bu iş böyle olmadı. İki kültür arasında sıkışıp kalmış olan çocuklar ve aileleri gelen öğretmenleri ezmek için elinden ne gelirse yapıyorlardı. Sen çocuğuma sesini yükselttin, kaşını kaldırdın, ödevine bakmadın, onu tahtaya kaldırmadın vs vs … Şeklinde sudan sebeplerle ateşeliğe şikayet ediyorlar. Garip öğretmenim atılma korkusu ile ezildikçe eziliyor... Ezen kim? Bizim insanımız.
Bir çoğu eşini, çocuğunu, sevgilisini, ailesini bırakıp gitti. Götürenler ise bin pişman. Ne kadar kalabalık gidersen o kadar büyük ev tutman gerekiyor. Buda fazla kira ödemendi. Götürdüğün kişilere sağlık sigortası ödenmiyor, çalışmalarına da yasak konuyor. Yani karın ve çocukların sen gelene kadar evde beklemeli, hasta olmamalı…
Birde bitmek tükenmek bilmeyen toplantılar var. Ders bitti eve gidip dinleneceğim diyemiyorlar. Çünkü daha toplantıya gidecekler. Eğer işleyişten bir arkadaşına dert yandıysan vay haline, bil ki o senden önce sorumlu kişilere yetişmiş, senin gelip hesap vermen bekleniyor.
Bilirsiniz ki yurt dışındaki ara tatiller bizden daha sık oluyor. Gurbet, özlemi daha da arttırıyor. Bunu fırsat bilip özlediklerine kavuşmak için gelmek isteyen öğretmenlere “Dur bakalım!” deniliyor. Neden? Niye gidemiyorum? Dediklerinde “ Sen sadece yaz tatilinde gidebilirsin. Bu tatillerde burada olmalısın. Yoksa müstafi konumuna düşersin.”şeklinde açıklama yapılıyor.
En önemlisi de girdikleri derslerin aslında çocukların ve velilerin isteğine bağlı olması.Eğer sınıfına Türk ailelerin çocuklarından oluşan on beş kişilik bir mevcut oluşturamıyorsan vay haline… Ailelerin derse bakış açısı ise içler acısı. “Zaten sizin verdiğiniz dersler önemli değil. Bu dersten kalmak yok. O yüzden çocuğum ister öğrenir ister öğrenmez. Sen notunu yüksek tut ki çocuğumun morali bozulmasın.” Hey gidi benim öğretmenlerim, her yerde çilekeşsiniz.!
Mademki girdikleri dersin oradaki veliler tarafından önemi yok, niye öğretmen yollarsınız. Siz zaten burada yeterince eziyorsunuz. Birde oradakiler ezsin diye mi yolladınız?

Öğrenciler bağırır, veliler bağırır, ateşelik bağırır, gurbettekiler özledik diye bağırır, bağırırda bağırır…
Öğretmen susar,susar, susar…
Ve bir gün “Hay senin işleyişine, düzenine öğretmen olduğum güne…” der.
İşte o gün, benim öğretmenimin elinde taşıdığı meşale söner.

This entry was posted on 12:21 . You can leave a response and follow any responses to this entry through the Kaydol: Kayıt Yorumları (Atom) .

0 yorum

Yorum Gönder